John Nash, Nobel Ödüllü bir matematik dahisi olarak Princeton’da başladığı kariyerinde, oyun kuramı alanına yaptığı yenilikçi katkılarla dikkat çeker. Ancak Nash’in zekâsının ve hırsının gölgesinde, giderek gerçeklikten kopan bir dünyaya adım attığı anlaşılır: Çevresinde var olmayan bir arkadaş, gizli kod çözümleri ve soğuk savaş casusluk komploları… Hayatını bir bilinmezlik yumağına çeviren bu zihinsel mücadele, Nash’in hem dehasını hem de insan ilişkilerini sorgulamasına yol açar. Filmin sonunda, gerçekle kurmaca arasındaki ince çizgiyi aşarak, Nash’in hastalığıyla barış içinde matematik dünyasına yeniden döndüğünü görürüz.
Başrolde, dahiyane ama yalnız Nash’i canlandıran Russell Crowe’u izliyoruz. Onun yanında, hem aşkla hem de endişeyle eşlik eden eşi Alicia rolünde Jennifer Connelly; akıl sağlığındaki iniş çıkışları yakından takip eden Dr. Rosen ve ajansı canlandıran Ed Harris; Nash’in sadık dostu “Charles”ın gerçekte var olmayan imajını kurguda seslendiren Paul Bettany; üniversite hocası William Parcher’ı ise Christopher Plummer canlandırıyor. Ayrıca Nash’in meslektaşı ve akranlarının arasındaki sosyal dinamikleri pekiştiren Judd Hirsch’in performansı da filmde çarpıcı anlara imza atıyor. film, hem psikolojik derinliği hem de dönemin akademik atmosferini yansıtarak izleyiciyi düşünmeye sevk ediyor.